Her fotoğrafta iki kişi vardır, çeken ve izleyen.
Çok sevdiğim bir laftır bu.
Fotoğrafçıya empati kurmayı teşvik eder, fotoğrafa bakanı kendi yargı ve yorumunu dış etkiye kapalı bir şekilde oluşturma konusunda cesaretlendirir, fotoğrafı her bir izleyenle bire bir iletişime davet eder.
Vivian Maier için böyle gelişmemiş olaylar. Şurada yayınlanan harikulade yazı sayesinde tanıdım kendisini. Maier 1930-1990 yılları arasında sürekli fotoğraf makinesiyle dolaşıp şehir hayatını kaydetmiş ve fotoğraflarını hiç paylaşmamış. Fotoğraflar çok sonraları 2008?de bir fotoğraf meraklısı olan John Maloof’un eline geçmiş bir müzayedede.
John Maloof da değer bilen bir fotoğrafsever olarak, karşılaştığı hazinenin eşsizliğiyle büyülenmiş ve fotoğrafları çekeni merak edip peşine düşmüş. Sonuç ise Vivian Maier’in izine rastladığında 3 gün evvel ölmüş olduğunu öğrenmiş.
John Maloof, Vivian Maier’in fotoğraflarını gün yüzüne çıkarmak için çabalamayı sürdürür. Bir blog açarak fotoğrafları paylaşmaya başlar, ilgi arttıkça da sergiler, kitap projeleri (2011 sonbaharında yayınlanacakmış), belgesel film (John Maloof ve Anthony Rydzon tarafından çekiliyormuş) gibi çalışmalarla Vivian Maier gün yüzüne çıkarılmaya çalışılıyor. Hatta Jeff Goldstein adlı bir kolleksiyoner de kayıp olan Maier fotoğraflarından bir kısmına ulaşmış ve dağarcık biraz daha zenginleşmiş. Goldstein’in öyküsü için de link şu.
Vivian Maier şimdi Norveç’te, Danimarka’da sergileniyor. Hakkında değişik ülkelerde yazılar, dosyalar hazırlanıyor (benim de şu an yaptığım gibi).
Öykü, ilk okuduğumdan itibaren içimde yer etti. Ara ara, metroda müzik dinleyip bilinç akışına kapılmışken, vapur sefasıyla Bayraklı’ya Kordon’u izleyerek geçerken, dalgın, aklıma takıldığı oluyor. Ara ara Reader’a Maloof’un attığı, yeni bir fotoğrafı düşünce Maier’in, iş arası bir kaçamak yaşar gibi, kinik bir vaziyetle içe kapanıp üretime odaklanma hezeyanı oturuyor.
Öldükten sonra değeri anlaşılan ressam öyküleri vardır. Konu yine bir başka görsel sanat olsa da bence Maier’in öyküsü pek onlara benzemiyor. Fotoğraf basılan, kolaylıkla çeşitli yollarla (basın, sergi, reklam vb.) insanların karşısına çıkabilen, yani çoğaltılıp, yayın mecrası çeşitlenebilen bir üretim biçimi. Dolayısıyla paylaşmayı çok daha teşvik hatta talep eden bir disiplin.
Ben Maier’in öyküsünü Kafka’nın öyküsüne benzettim sanırım baştan beri. Kafka – Max Brod ikilemindeki gibi, ürettiğini o veya bu gerekçeyle paylaşmayı öteleyip reddeden, hatta Kafka söz konusu olduğunda yazdıklarını yayınlamamayı vasiyet eden, eseri oluşturan kişinin ölümünden sonra eserlerin eline geçen kişilerin kararıyla tanıdığımız, incelikli zihinlerde işlenmiş eserler…
Ben en iyisi Kundera’nın Kafka – Brod ilişkisi üzerinde düşündüğü Saptırılmış Vasiyetler’ini tekrar okuyup, Maier’in bloga düşen fotoğraflarını sessizce izlemeyi sürdüreyim.
One thought on “Bazı fotoğraflar tek kişiliktir – Vivian Maier”