Chris Friel 2009 yılının ilk günlerinde izlemeye başladığım bir fotoğrafçı. Portfolyosunu sıklıkla ziyaret ediyorum. Kendisinin de rızasını alarak fotoğraf ve fotoğrafçının algı evrenine öznel bir bakış atacağım yazılara onunla başlamayı seçtim.
Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor tek tek fotoğrafları çok etkileyici olsa da portfolyosu gerçekten de çok daha çarpıcı bir bütünlük sergiliyor. 2006 yılında başlayan fotoğraf serüveni içerisinde Chris Friel belirli bir fotoğraf fikrinin gelişim sürecini oldukça çarpıcı bir izlekte korumayı başarmış. Çalışmalarında özgün bir görüşü, estetik ve anlam bütünlüğünü uzun bir süreçte koruyabilen sanatçılara hep gıptayla bakmışımdır.
Belirli bir akışım olmadan notlarla ilerleyeyim.
* Chris Friel siyah beyaz’da karar kılmış bir fotoğrafçı. Renk körlüğü yaşadığını vurgulamış profil yazısında. Bunun siyah beyaz tercihine bir etkisi olması muhtemel görünse de kompozisyonlarındaki minimalist yaklaşım siyah beyaz tercihiyle daha vurgulu bir anlam kazanmış.
Makinenin içindeki siyah beyaz renk seçimiyle ve jpeg olarak yapıyormuş çekimlerini. Raw değil jpeg çekmesi de, düzenleme konusunda oldukça isteksiz oluşu da fotoğrafı çekerken bitirmek isteğinden kaynaklanıyor sanki.
Friel’in fotoğraf algısı da bu önermemi destekler gibi.
Vaktiyle bir foruma Henri Cartier-Bressonve Paul Strand üzerinden sokak ve belgesel fotoğrafçılıkta O AN fotoğrafı ile, tasarlanmış, bir öyküyü anlatan kadraj farkına değinmiştim. Bu konuya tekrar geleceğim ama şunu vurgulamam lazım Chris Friel kadraj seçimleri dikkate alındığında O An’dan çok bilinçli tercihler sonucu oluşturulmuş fotoğraflar üretiyor.
Canlı figür kullandığı fotoğraflar da, manzaralarda da üzerine düşünülmüş ve minimalize edilmek üzere ciddi emek harcanmış kadrajları görüyoruz portfolyosunda art arda.
Yukarıdaki örnek belki tezimle çelişkili görünebilir. Ama modellerin yerleşimi (ıssız kumsalı terketmekte olan iki kadın, biri (anne?) denize doğru kadraj içerisinde yok olmaya ilerliyor, diğeri çocukluğun oyunculuğu ve oyuncağıyla kadrajı sola doğru hızla terketmekte), mekanın ıssızlığı içerisinde öyküyü bize bütün imgeleriyle aktaran bir kompozisyon oluşturuyor.
* Chris Friel fotoğrafında -öznel ifademdir- sıklıkla düşsel, gerçek üstücü bir atmosfer hakim. Bunda tilt&shift lens seçiminin etkisini ayırt etmemek imkansız. Yine de tedirgin edici bir atmosfer hissini alttan alta uyandırarak bilinçaltımızdaki imgeleri tetikleyen bilinçli bir gözün kurduğu kompozisyonun hakkını vermek gerekir.
Bir düşteyiz sanki,
netlik uzamda değil tutkumuzda,
netlik tek önemsediğimiz yerde,
olmak istediğimiz ama varamadığımız yerde,
evde,
çocukluğumuzdaymış gibi,
rüyadaymışız gibi
anlamı yaralayan bir bulalıklık içerisinde
nefes almak
ve nefes alış veriş sesinin
tıkanık bir kulakta uğuldaması,
netlikteki gariplik gibi…
* Fotoğrafları, fotoğrafçının süregiden hayatının belgesi olarak kabul edersek eğer Chris Friel’in şehir kalabalığından uzak, denizle, başak tarlalarıyla, çiftlik hayatıyla iç içe bir hayat sürdüğünü düşünebiliriz.
Bu şu noktada önem kazanıyor;
doğayı içerdiği tüm öğelerle birlikte fotoğraflarının temel aktörü kılıyor.
Kah öyküyü cılız bir ağaç hatırasından dinliyoruz,
kah sürüsüne sırt çevirmiş bir koyundan,
veya sinsice bizi dikizleyen bir inekten;
kendimizi tren gibi hissetmiyor olmamızın önemi yok.
Önemli olan bence şu, Chris Friel doğayla iletişimini dolaysız bir şekilde bize aktarıyor. Seçici davranıyor ki öyküsel bir bakış açısının imgeleri birbirinin yerine ikameyi dayatmasıyla anlatı boyutlanıyor.
“Bizi dikizleyen ve farkında olduğumuz kem gözlü inek hangimiz için kimi temsil eder?” sorusu izleyen kişiye fotoğrafın öznel çağrışımları tetikleyen rolünü harekete geçiriyor.
* Doğayı konu almanın bir diğer getirisi de fotoğraf ve zaman konusunda farklı açılımlar getiriyor olması. Fotoğrafın pozlama süresi (enstantane) değil söylediğim.
Yukarıdaki kulübe ve koyunun olduğu fotoğrafın 15×10 cm baskısını elimizde tuttuğumuzu düşünelim. Bu fotoğrafın 2008 yılında değil de 1947 yılında çekilmediğini iddia edebilir miyiz?
Gerçekliğin belgelendiği zamanın muğlak kılındığı bir anlatı var zihnimizde, evvel zaman içinde diye başlar veya once upon a time diye…
Zamanı anonim kılmanın fotoğrafı belirli bir oluşun belgesinden, insanlığın kollektif bilincinde bir anlama taşıyan bir gücü var karşımızda.
* Yine Chris’in fotoğrafları üzerinden ilerlersek çocuklarla dolaysız ilişkisine dair de izlekler görebiliriz.
Hele ki duygusal bir bağımız varsa çocukları çekmek kişinin fotoğraf üretimini daha da ilginç kılar. bir yandan bolca anı fotoğrafı üretiriz diğer yandan da bir çocuğun hayatı tanıma sürecinde geçtiği aşamaları, onun biricik deneyiminin şahitliği ışığında, bir tek kendimizin çekebileceği gibi belgelemek.
Bir yarışı bitirirken mesela.
Muhtemelen bir öğretmenin finişi belirten kurdeleyi tuttuğu, dolayısıyla okul çapında gerçekleşen bir kros yarışının birincisine tanıklığın biricik belgesi. Kazananı bilmiyoruz, ama seçilen kadraj bu anonim zaferin şahidi yapıyor hepimizi.
Bu sosyal oluş tabiki tek başına büyümeyi anlatıyor demeyeceğim. Neyseki portfolyosu bize fazla done sunuyor Chris’in. Hangimiz ödevden sıkılmış bir çocuk olmadık ki?
Daha kontrast-keskinlik seçimine, Altın Oran-Fibonacci dizgesi yerine anlatılan öykünün istediği kadraj seçimine girecektim ama lafı fazla gevelediğim hissine kapıldım.
Muhtemelen Chris bu yazıdan farklı bir açıdan algılıyordur fotoğraf serüvenini. Ben sadece izlemekten aldığım keyfi yazıya döktüm.
Sizce de Chris Friel bir fotoğrafçı olarak izlemesi keyifli bir modern çağ meddahı değil mi?